5 Kasım 2014 Çarşamba

Madrid - Valencia - Salamanca - Gezilecek Yerler

1. Gün Madrid

Yine İspanya, yine önceki hayatımda ait olduğumu düşündüğüm ülke, ömrüm yettikçe her yerini görmek istediğim güzel ülke.

Türk Hava Yollarının 07:55 uçağı ile Madrid Barajas Havalimanına 11:30 da varışımızın ardından, havaalanında küçük çaplı bir etrafa bakınma, araştırma sonrasında bir tourism information'dan kalacağımız gün kadar travel pass kart alıyoruz, 3 gün için 16 euro verdik kişi başı. Bir de tabii ki şehir haritası alıyoruz.
Havaalanından her ülkede olduğu gibi en kolay ve köklü ulaşım trenle olduğu için, havaalanından 1 numaralı terminaldan 8 numaralı hat ile önce Nuevos ministerios durağında iniyoruz, 10 numaralı hatta binip Tribunal durağında inip, 1 numaralı hatta binip 1 durak sonra Gran Via caddesinde iniyoruz. Gran Via bizim konaklamak için tercih ettiğimiz çok da memnun kaldığımız, çok işlek, çok büyük bir cadde. Bu defa kalabalık olduğumuz için bir ev kiraladık. House Trip sitesinden kiraladığımız ev gayet şirin ve temiz bir şekilde karşıladı bizi, hemen eşyalarımızı bırakıp kendimizi sokaklara atıyoruz.


Yürüyerek, dar sokaklardan geçerek kendimizi Puerta del sol meydanında buluyoruz. Meydan oldukça büyük, eski binalar, bir sürü cafeler, mağazalar, heykellerin olduğu, en çok ayı heykelenin dikkatimizi çektiği kalabalık bir meydan. Kendimize yemek yiyecek güzel bir cafe bulduktan sonra önce karnımızı doyurup günün rotasını çıkarıyoruz, gidilecek yerlerin zamana göre listesini yapmaya başlıyoruz.

Puerta del sol

Puerta del sol


Yürüyerek kendimizi Plaza de Cibeles meydanında buluyoruz, muhteşem mimarisiyle kavşağın hemen karşısında bulunan binanın hemen resimlerini çekiyoruz tabiki :)

Plaza de Cibeles


Madrid büyük bir şehir olduğu için ucu bucağı olmadan geziyoruz, caddeler, ara sokaklar, şehri keşfediyoruz, mağazalar, ufak tefek atıştırmalıklarla birlikte cafe molaları, apple store falan derken akşamı ediyoruz.
Akşam yemeği için Calle de Avila bölgesine doğru yürüyüp, şık restaurantların ve cafelerin olduğu caddelerde güzel bir restaurant seçip, şarabımızla birlikte güzel bir akşam yemeği yiyip, ilk günümüzü kutluyoruz. Ertesi gün yapılacak çok şey olduğu için erkenden evimize gidip, güzel bir uyku çekiyoruz.

2. Gün Madrid

Gran Via'da yapılan kahvaltımızın ardından metro ile ilk rotamız olan Plaza Mayor'a gidiyoruz. Katedral ile çevrili büyük bir meydanın ortasında Felipe heykeli karşılıyor bizi, bol bol fotoğraf çektikten sonra Plaza Mayor meydanına 2 dakikalık bir yürüme mesafesi ile ulaşabileceğiniz Mercado de San Miguel, balık pazarı, mutlaka görülmesi gereken yerlerden biridir. Küçük kanepelerde sunulan bin bir çeşit balık atıştırmalıkları, midyeler, kısacası deniz ürünlerinin bin bir çeşidi olan bu modern pazara mutlaka gitmelisiniz. San Miguel markalı bira eşliğinde pazarda çok hoş bir ortam yaratan bar taburelerine oturup kanepelerimizi yiyip pazarın ve ambiyansın tadını çıkardıktan sonra bir sonraki rotamıza doğru yola çıkıyoruz.

Plaza de Mayor

Plaza de Mayor

Plaza de Mayor

Mercado de San Miguel

Mercado de San Miguel'in şahane lezzetleri

Mercado de San Miguel


Metro ile Retiro durağına ulaşıp, El Retiro Park'a giriyoruz, bol bol yürüyoruz, bol bol resim çekiyoruz, hava şansımıza güneşli, montlar çıkıyor, parkta saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyoruz, gölün etrafında oturup manzaranın tadını çıkarıyoruz.

Retiro 


El Retiro Park

El Retiro Park

El Retiro Park

El Retiro Park

El Retiro Park

El Retiro Park 

El Retiro Park



Hedef Santiago Bernabeu Stadyumu. Yine metroyla ulaşımımızı sağlıyoruz. Stadın etrafı pek bir hareketsiz ve boş elbetteki :) Madrid'de her yerde göreceğiniz El Corte İngles alışveriş merkezinin stadyumun yakınlarında olduğunu map'de gördükten sonra biz kızlar hemen alışverişe gidiyoruz. Etrafta çok güzel caddeler keşfediyoruz, mağazalar çeşit çeşit :) küçük çaplı bir kız kıza gezmelerinden sonra havanın kararmasıyla birlikte artık güzel bir akşam yemeği için restaurant arayışına geçiyoruz. Yakınlarda bulduğumuz güzel bir restaurantta akşam yemeğinin ardından Palacio Real bölgesine metro ile ulaşıp, sarayın akşam ışıklandırılmış haliyle bol bol fotoğraflarını çekiyoruz. Günün son görülmesi gereken yeri olarak belirlediğimiz yer olan Plaza de las Torros'a doğru metro ile harekete geçiyoruz. İspanya'nın en büyük arenalarından bir tanesi, ancak akşam saatleri olduğu için sadece önünde fotoğraf çektirip, evimizin yolunu tutuyoruz :)

Santiago Bernabeu Stadyumu

Santiago Bernabeu Stadyumu

Plaza de las Torros

Plaza de las Torros

Palacio Real - Saray


3. Gün Salamanca

Daha önceden internetten kiralama işini hallettiğimiz arabamızı havaalanından teslim almaya gidiyoruz, belgeler vs vs derken arabamızı teslim alıyoruz. Yine daha önceden planladığımız yakın bölge olduğuna karar verdiğimiz Salamanca'ya doğru yola çıkıyoruz , 2,5 saatte ulaştığımız Salamanca'ya vardığımızda manzara karşısında inanılmaz büyüleniyoruz. Nehirin üzerinde ki yeni şehir bizi adeta büyülüyor, bol bol fotoğraf çekiyoruz. Sonra yürümeye devam ediyoruz, eski şehire ve Plaza Mayor'a doğru. Catedral Vieja ve Catedral Nueva 'nın bol bol fotoğraflarını çekiyoruz. Salamanca beni çok büyüledi, sarı ve eski büyük yapıların arasında büyük bir avlu olan katedrallerle çevrili bu yere aşık oluyoruz ve bol bol fotoğraf çektiriyoruz. Salamanca Üniversitesi yakın olduğu için öğrenci şehri olmasından dolayı ve turistlerden dolayı baya bir kalabalık. Bir sürü cafeler var, her hangi birini tercih edip biraz atıştırıyoruz kahvemizi yudumluyoruz. Bütün gün Salamanca'nın tadını çıkardıktan sonra yolumuz uzun olduğu için yola koyuluyoruz. Gran Via'ya vardığımızda güzel bir akşam yemeği yiyip, evimize varıp, evde kahve keyfi yapıp, ertesi günün planlarını yapıyoruz.

Salamanca - Eski şehir girişi

Salamanca


Salamanca

Salamanca - Eski Şehir 

Salamanca

Salamanca

Salamanca - Catedral Nueva

Salamanca - Catedral Nueva

Catedral Vieja

Plaza Mayor'a giderken ben :)

Salamanca

Salamanca

Plaza Mayor - Salamanca


4. Gün Valencia

Araba ile gidilebilecek yakın bölgelerden biri olan Valencia için, yola biraz geç çıktığımızdan dolayı, 3-4 saatlik bir yolculuk sonrası Valencia'ya varıyoruz. Önce sahil kısmına iniyoruz, arabamızı parkettikten sonra çok uzun bir sahil boyu yürüyoruz. Sahilde çok fazla hareketlilik yok elbette. Sonra arabaya atlayıp meydana doğru yol alıyoruz, meydana vardığımızda havanın kararmasıyla , Valencia Katedralinin bulunduğu büyük meydanın bol bol fotoğrafını çekiyoruz. Yol boyunca yürüp önce La Plaza de la Reina ve La Plaza de la Virgen Meydanından ara sokaklara girip keşfe çıkıyoruz, süper bir hareketlilik var, inanılmaz bir etki yarattı bizde Valencia. İzmir gibi, tatilcilerin şehri. Virgen Meydanından ilerleyip El Carmen'e varıyoruz, bol bol fotoğraf çekiyoruz. Şehri keşfe, sokaklara girmeye devam ediyoruz, La Plaza del Negrito sokağına giriyoruz, sağlı sollu cafe ve restaurantların, paella yapan balıkçı tarzı restaurantların olduğu, barların olduğu bir cadde burası ve çok hareketli. Hemen gözümüze kestirdiğimiz bir restaurantta tabiki paella yiyoruz, bizim tercihimiz deniz ürünleri oluyor, birayla çok keyifli bir akşam yemeğinin ardından, şehri biraz daha keşfe çıkıp, ufak tefek hediyelik eşya vs alışverişleri yaptıktan sonra yola koyuluyoruz. Yol üzerinde şuan ismini hatırlayamadığım bir outlete girip, biraz market alışverişi yapıyoruz, sonra evimize dönüyoruz, Gran Via'ya.

Valencia - La Plaza de la Virgen

Valencia - La Plaza de la Virgen

Valencia - La Plaza de la Virgen

Valencia - Plaza de la Reina

Valencia - Estacio del Nord - Tren istasyonu

5. Gün Madrid

Bugün Madrid'de son günümüz, evimizi boşaltıp valizleri havaalanında THY'nin bürosunda emanete veriyoruz. Normalde evi kiraladığımız firmanın da emanet bırakma olayı var ancak biletle ilgili bir sorunu halletmek için havaalanına gittiğimizde bürodaki arkadaşlarla çok iyi bir muhabbet kurduğumuz için sanırım biraz da risk alarak valizlerimizi onlara emanet ettik. Sonra tekrar Puerta Del Solo meydanına dönüp güzel bir kahvaltı yapıyoruz, bugün Pazar, ve bugün görmeyi istediğimiz sadece Pazar günleri kurulan El Rastro'yu (eskici pazarı) görmek için metro ile harekete geçiyoruz.
İnanılmaz bir kalabalık ve inanılmaz büyük bir pazarla karşılaşıyoruz. Saatlerce geziyoruz, bitmek bilmeyen pazarın sonunu getirerek, havaalanı yollarını tutuyoruz. Dönüş zamanı yaklaştı. THY'nin müthiş akşam yemeği ile keyifli ve rahat bir yolculuk sonunda vatanımıza dönüyoruz. Bir sonraki keşifte görüşmek üzere :)






El Rastro

El Rastro - Pazar kalabalığı :)

El Rastro




16 Şubat 2014 Pazar

Londra Gezilecek Yerler

Bu benim Londra’ya ikinci gelişim, öyle görünüyor ki, üçüncü ve dördüncüsü de olacak. Çünkü teyzem ve dayım Londra’da yaşıyor ve benim için gitmesi kolay olan ülkelerden bir tanesi. Bu gezimde diğer gezilerimde olduğu gibi şehre ulaşımın vs bilinçli olarak yapıldığını, diğer ülkelerde olduğu gibi gelişi güzel yapılmadığını söylemek istiyorum, ailem orada yaşadığı için biraz daha kolay oluyor Londra gezim. Ama yine de gezilmesi ve yapılması gerekenler için elimden geldiğince önemli bilgileri vermeye çalışacağım.
16/02/2014 de Pegasus’un 18:30 uçuşu ile 4 saat 10 dakika sonra Stansted Havaalanına iniyoruz. Daha önce Heathrow Havaalanı’na inmiştim, orası daha büyük ve güzeldi. Stansted bana biraz küçük geldi :)
Pasaport kontrol vs derken çıkış kapısına geldiğimde kapının önünde beni bekleyen teyzeciğim ve dayıcığımı görünce heyecanlanarak, yanlarına koştum, sarıldım, öpüp, kokladım.
Teyzemin evi tam olarak Edmonton semtinde, Edmonton Green’e yürüme mesafesinde bulunuyor.


Kaldığım evin penceresinden Edmonton


Londra’da ulaşım her Avrupa ülkesinde olduğu gibi gayet kolay. Metro istasyonu dağılım olarak, en geniş olan ülkelerden bir tanesi ve aslında çok karışık gibi gelse de sistemi çözdüğünüz zaman çok kolay. Bir de Tube Map diye bir uygulama var, akıllı telefonlardan bu uygulamayı gittiğiniz ülkeye göre indirdiğiniz zaman, Route Planner ile hangi duraktan binip, hangi durağa gitmek istediğinizi yazdığınız zaman size güzel ve anlaşılır bir plan çıkarıyor. En güzel tarafı da Wifi gerektirmeyen, internetsiz çalışan bir uygulama, metroda her yerde bakabilirsiniz.
Sabah uyandığımda bir Türk evinde olmanın güzelliğiyle, teyzemin küçük ama şirin evinde, miss gibi kızarmış ekmek kokusuyla açıyorum gözlerimi. İngiltere’de yaşam güzel, kaliteli, insanlara çok değer veriliyor. Sokaklar güzel, evler çok güzel, her evin kendi bahçesi var. Ben kışın geldiğim için bahçede zaman geçiremiyoruz ama mutfakta bir kış bahçesi yaptırmış teyzemler, bayıldığım bu odada yağmurun sesini dinleyerek yaptığım kahvaltımda güzel İngiltere sabahında, rotamı çıkarıyorum.
Bugün ilk olarak gitmek istediğim yer Oxford Street. Yine her ülkede olduğu gibi burada da marketlerden ya da turist bilgi bürolarından edinebileceğiniz günlük ya da haftalık ya da kalacağınız süre kadar alabileceğiniz günlük kartlar mevcut.
Ben teyzemin akbil dediğim kartına el koydum orada olduğum süre boyunca, her gün 7 pound yüklüyordum içine ve bütün gün her toplu taşımada onu kullanıyordum.
Oxford Street’e gitmek için Seven Sisters durağından Victoria Line (Southbound) ile Oxford Caddesine ulaşıyorum. Oxford Caddesi çok büyük ve bütün mağazaların sıra sıra dizildiği, Bağdat caddesi gibi, çok hareketli ve benim çok sevdiğim bir caddedir. Bütün günümü burada geçiriyorum, İngiltere'nin güzel mağazalarına girip çıkıyorum, acıktığımda bir şeyler atıştırıyorum, yorulduğumda kahve molası veriyorum. Bütün günümü kardeşimle birlikte mağazaları dolaşarak ve Oxford caddesini boydan boya , ara sokaklarına kadar gezerek keşfe çıkıyoruz, alışveriş yapıyoruz. Primark’ı bilenler bilir, ucuzluğun dibine vurduğu, 7 den 70 e herkes için bir şeyler olan ve her yerde karşınıza çıkan bu mağazada saatlerinizi geçirebilirsiniz :) Akşam yemeği için eve doğru yola koyuluyoruz.


Oxford Street 

Oxford Street


2.günüm yine kızarmış ekmek kokulu güzel bir kahvaltının ardından, bu defa dayımla birlikte araba ile yolculuğa başlıyoruz, Londra’nın sokaklarını araba ile gezip görmek güzel olsa da ben şehri metro , tramvay veya otobüsle keşfetmeyi çok daha fazla sevdiğim için, anın tadını çıkarmaya çalıştım.
İlk hedef Hyde Park. Gerçekten arabayla bu bölgeye geldiğimde sokaklara, insanların yaşam kalitesine hayranlıkla baktım, özellikle Soho bölgesi çok lüks araçların ve nizami şekilde dizilmiş bahçeli güzel evlerin olduğu bu bölgede caddede bir hareketlilik görüyoruz, kameralar, tanınmış isimler, mankenler vs, görsel bir şölen. Sanıyorum ki bir moda tanıtımı vs olmalı.
Hyde Park’a yaz kış ne zaman olursa mutlaka gitmelisiniz. Huzurlu ve güzel bir ortam olan Hyde Park’da bir cafede cheese cake ile birlikte kahve keyfimizi yapıyoruz.


Soho

Hyde Park 

Hyde Park

Hyde Park ve canımdan kıymetli gözbebeğim kardeşim


Biraz üşüme geldiğini hissettiğimiz an, Harrods’a doğru harekete geçiyoruz. Metro ile Knightsbridge durağına geldiğiniz zaman hemen çıkışın karşısında göreceğiniz, ihtişamıyla sizi büyüleyen bu ultra büyük bina, gezilmeye değer. Dünyaca ünlü lüks markaların olduğu Harrods , İngiltere’nin enleri arasındadır. Arabayla Notting Hill'den geçiyoruz, Julia Roberts ve Hugh Grant'ın o efsane filminin çekildiği cadde, beni büyüleyen cadde. Bugünlük gezimiz bu kadar çünkü bu akşam bahçede mangal var :)

Harrods Mağazası girişi

Harrods


3.günümüzde kardeşimle düşüyoruz yine yollara, benim daha önce geldiğimde aşık olduğum bir yer var ki, hep hatıralarımda olan ve beni yansıtan Camden Town. Bugün tüm günümü geçirmek istediğim yer. Yine evde yapılan kahvaltının ardından, Seven Sisters durağından Victoria Line (southbound) ile Euston’da inip Northern Line (northbound) ile Camden Town’a ulaşıyoruz. Bugün işte benim Camden Town ile buluşmam, bütün günüm burada geçiyor. Camden Town Taksim’in çok daha hareketli ve büyük bir yer olduğunu düşünün. Ve bu bölgede pazarların, küçük büyük dükkanların, rengarenk binaların tepesindeki büyük figürlerin bulunduğu çok hareketli bir bölge. Bütün gününüzü orada geçirebilirsiniz. Ve Stables Market’i mutlaka gezmelisiniz. İçerisi çok büyük, ortasında kocaman bir avlu olan, meyve marketlerinin, çin yemeklerinin ve her türlü cafe restaurant ve hediyelik eşya satılan kocaman bir alan üzerine kurulu bir açık avm gibi bir yer. Eskici dükkanları da var burada. Bütün günümü burada geçiriyorum, yemeğimizi Çin lokantasında tercih ediyoruz bugün, kesinlikle denemelisiniz.


Camden Town

Camden Town

Camden Town

Camden Town

Camden Town

Camden Town

Camden Town

Camden Town - Stables Market


Camden Town - Stables Market


Camden Town - Stables Market


4.günümüzü Londra’nın olmazsa olmazlarını görmek için ayırıyoruz. London Eye, Madame Tussauds, Big Ben. Bütün bunlar birbirine çok yakın ve hepsi Knightsbridge bölgesinde bulunuyor. Seven Sisters durağından Victoria Line (Southbound) ile Green Park’da iniyoruz, Piccadily Line (Westbound) ile Knightsbridge durağında iniyoruz. Bölge çok kalabalık, hareketli ve çok büyük. Her daim turist var bu bölgede. Zaten Big Ben, London Eye ve Madame Tussauds hepsi köprünün çevresinde görebileceğiniz mesafede birbirine yakın.

Biz ilk olarak Madame Tussauds’e giriyoruz. Yanlış hatırlamıyorsam giriş ücreti 25 pound idi. Ancak biz teyzemin marketten aldığı bir ürünün hediyesi olan giriş biletlerini kullanarak girdiğimiz için ücret ödemedik :) Amsterdam’da ki Madame Tussauds’den daha büyük geldi burası bana ama kesinlikle görmeye değer. Daha önceki gelişimde bir de The London Dungeon’a girmiştim, oldukça korkunçtu. Karanlık tüneller içerisinde yürürken insanlar bir anda karşınıza çıkabiliyor, size temasta bulunabiliyor, gerçekten görülmesi gereken eğlenceli bir yer. Bu arada daha önceden internetten veya Knigtsbridge'deki satış noktasından üçünü de görebileceğiniz bir paket satın alabiliyorsunuz, daha uyguna geliyor. İnternetten almanız çok daha uyguna geliyor.

Madame Tussaud

Madame Tussaud - Ata'm

Madame Tussaud - Bir Edward aşkı

Madame Tussaud

Madame Tussaud - Twilight 

Madame Tussaud - Mustafa Kemal Atatürk


Madame Tussauds müzesinin ardından Big Ben’e doğru yürüyüp, köprünün üzerinden, köprünün karşı tarafından her yerden bir sürü fotoğraf çekiyoruz. Daha sonra köprünün alt tarafında kalan London Eye doğru yürüyoruz, ben daha önce London Eye bindiğim için tekrar o sıraya girmeyi göze alamadım ama kesinlikle Londra’ya gidiyorsanız eğer London Eye’dan kuşbakışı bakmalısınız ve gerçekten görülmeye değer. London Eye yanındaki parkta gezinti yaparak ve kahve molası vererek, bundan sonraki rotamızı düşünüyoruz kardeşimle. Bütün gün Knightsbridge’de vakit geçiriyoruz, bütün sokakları ve caddeleri yürüyoruz, keşfe çıkıyoruz. Akşam olduğunda da eve dönüyoruz, akşam gözüyle Tower Bridge’den geçiyoruz arabayla ve köprüde bol bol fotoğraf çekiyoruz.


London Eye

Big Ben 

Knihgtsbridge

Londra'nın kırmızı otobüsleri



İngiltere’ye daha önceki gelişimde çok daha fazla yer gördüm ancak 2006 yılı olduğu için çok net hatırlayamıyorum. Araba ile Londra dışına çıktığımızı, yemyeşil bir yolculukla geçen 3-4 saatin ardından çok büyük ve eğlenceli bir lunapark’a gittiğimizi hatırlıyorum ama tarif edebilecek kadar hatırlayamıyorum :)
Yine daha önceki gelişimde Chelsea, Manchester ve ismini hatırlayamadığım bölgelere yaptığım keşiflerimi çok net hatırlayamadığım için paylaşamıyorum malesef :(
Londra’da 1 hafta kaldım ancak 5. Ve 6.günümü yine Camden ve Oxford streette alışveriş yaparak geçirdiğim için yazabileceğim çok bir şey bulamadım.
7.günümde de Edmonton Green’de bulunan küçük avm de geziyoruz, sonra Westfield Shopping Town’a gidiyoruz. Siparişler var, alışveriş bitmedi bu tatilde :)
Londra görülmesi gereken yerlerden bir tanesi ve gerçekten yaşanacak bir yer. Bir sonraki tatil planımda görüşmek üzere :)