10 Haziran 2019 Pazartesi

Londra New


Londra Gezi Rehberi (Tüm Londra seyahat bilgilerimin derlemesi J)

 
 
Londra… Londra… Havasına rağmen, yazın bile alttan alttan soğukluğunu hissettiren güzel, hep canlı, kozmopolit Londra… Nasıl desem… Nasıl özetlesem… Hani bir demir düşünün, sokakta duran ve iyice soğumuş… Ve o demir teninize değdiğinde irkilirsiniz, bir şok etkisi olur ya… İşte hava durumu tam olarak bu, havada hep bir soğuk demir var J

Ama buna karşın, ailem ve hayatımın anlamı (kalp) Londra’da yaşadığı için birçok defa Londra’ya gitmiş ve daha önceki yazılarımda acemi şekilde anlatmıştım. Ancak şu an aşırı Londra bilgi ve tecrübelerimle karşınızdayım J Ne yapılır? Ne yenir? Ne nerde güzel? Nereye ne ile ulaşılır? Tecrübe ettikçe paylaşmaya devam edeceğim. Yazının sonlarına doğru daha önceki Londra gezimi ve fotoğrafları görebilirsiniz...
 

Havaalanı – Şehir Merkezi ulaşım hakkında bilgi…


Londra’da birçok havaalanı bulunmaktadır. Eğer kuzey bölgesinde (genellikle Türk’lerin çoğunlukta olduğu bir bölgedir burası) konaklayacaksanız mutlaka Stansted Airport ile gelmelisiniz. Pegasus’un uçuşları da sadece Stansted’e yapılmaktadır. Stansted’e indikten hemen sonra, uçak çıkışında minik bir trene biniyorsunuz, bu tren sizi ana terminale götürüyor, burada pasaport kontrolden geçip çıkıştan çıktıktan sonra hemen karşınızda çıkış kapısının sol tarafında tren ve otobüs istasyonunu gösteren bir tabela göreceksiniz. Yokuş aşağı hafif tünel gibi bu yolu geçtikten sonra sağa dönüş yaptığınızda tren istasyonu, düz devam ederseniz otobüs terminaline gider. Otobüsle gitmek isterseniz eğer, tren istasyonuna göre biraz daha uygundur ancak 1,5 saat falan sürüyor. Bilet satışları otobüs terminaline indiğinizde hemen sağdadır. Bu arada otobüs biletini pasaport kontrolden geçip, kapıdan çıktıktan hemen sonra sağda National Express bankosu göreceksiniz, buradan da satın alabilirsiniz, tek yöne 7 sterlin. Güneye daha yakın olan ancak şehir merkezinde bulunan Victoria Coach Station’a ulaşım sağlayabilirsiniz.

Ben genelde tren istasyonunu tercih ediyorum, hem daha rahat ve daha hızlı 30 dakikada ulaşım sağlıyor. Londra’nın tren ve metro hatları oldukça yaygın olduğu için çok daha kolay ulaşım sağlayabiliyorsunuz. Ancak tren otobüse göre biraz daha pahalıdır, tek gidiş 18,5 sterlin ve maalesef uçuşunuz eğer geç saat ise, en son tren havaalanından 00:30 (gece), Tottenham Hale istesyonundan havaalanına ise 12:00 dir (gece). Tren biletlerini istasyonun hemen başındaki bilet gişesi veya bilet machine’den satın alabiliyorsunuz. Benim konaklayacağım bölge Güney’de olduğu için Güney kısmına ulaşımı yazacağım öncelikle. Havaalanı’ndan tren istasyonuna biniyorsunuz, 3.durak Tottenham Hale istasyonunda iniyorsunuz. Öncelikle şunu söylemeliyim; Londra ulaşım konusunda gerçekten muazzamdır, birkaç gün metro ile ulaşım sağladıktan sonra çok kolay bir şekilde öğrendiğinizi göreceksiniz. Yerin altından giden şehir içi hatlar genelde underground, şehre uzak konumda olan bölgelere ulaşım için overground tabelalarda da gösterilmektedir. Londra'da yeme içme eğer TL olarak hesaplamazsanız gerçekten uygundur ancak ulaşım ve konaklama için aynı şeyi söyleyemem. Konaklayacağınız bölgeye göre haftalık veya günlük , tüm ulaşım araçlarında kullanılabilir kartlar alabilirsiniz, metroların içerisindeki ticket machine'lerden veya satış noktalarından. Londra'nın tüm merkezi bölgelerini de içine alan bölge 3 olduğu için , konakladığım bölge de burada olduğu için ben 1 haftalık karta 50 sterlin ödüyorum, 6 sterlin de kart bedeli var, daha sonraki seyahatlerimde de bu kartı kullanıyorum, sadece içine haftalık harcama tutarı yüklüyorum. Eğer kart almazsanız, temazsız kullanabileceğiniz bir kredi kartınızla tüm gün otobüs, metro, tren ile seyahat edebilirsiniz. Günlük max 8 sterlin kesinti yapıyor, 8 sterlinden sonra kullanılan bütün araç binişleri ücretsiz oluyor.

Tottenham Hale overground istasyonunda indikten hemen sonra underground girişini göreceksiniz, yer altından metro istasyonuna indiğinizde, Victoria Line (Southbound) ile Victoria istasyonunda inip buradan diğer tüm istasyonlara aktarma yapabilirsiniz. Victoria Londra merkez istasyonudur, tüm gidilecek yerlere buradan çok kolay bir şekilde yönlendirmeler ile aktarım yaparak ulaşabilirsiniz.

Eğer kuzey tarafta konaklayacaksanız, Stansted zaten kuzeyde olduğu için Tottenham Hale veya Seven Sisters durağında inerek, yine buradan undergroundlara geçiş yaparak konaklayacağınız bölgelere aktarım yapabilirsiniz.


Londra’da konaklama için birçok bölgede tercih yapabilirsiniz, ulaşım her bölgeye birçok alternatifle mevcuttur. Bunun için Google map mutlaka çok seyahat eden biriyseniz kullandığınız hakim olduğunuz bir uygulamadır, gideceğiniz bölgeyi yazdığınızda size hangi ulaşımla gideceğinizi, otobüs duraklarının ismiyle beraber otobüsün kaç dakika sonra geleceğine kadar bilgi vermesi büyük kolaylıktır. Ben 2 senedir Southfields’te kalıyorum, burası küçük, şirin, yaşayanların neredeyse tamamının yabancı olduğu bir semttir. Beyaz yakalı çalışanların, ailelerin ve Victoria evlerinin o muhteşem bahçeli küçük küçük sıra sıra dizildiği sokaklar ve sakin bir yaşam alanı var burada. Çok yakınında büyük bir park var ve Southside Wandsworth alışveriş merkezi, Sainsbury’s süpermarket de mevcuttur. Bu bölgede mutlaka kiralık evler veya oteller de vardır, ben bu bölgeyi konaklama için tavsiye ediyorum. Londra’da oteller aşırı pahalı olduğu için mutlaka ev kiralamanızı öneririm. Southfields’e yakın olan; Clapham, Wimbledon, East Putney, Parsons Green, Fulham, Earl’s Court, South Kensington bölgeleri konaklamak için çok çok düzgün, Londra’nın 3.bölgesi olduğu için şehir merkezine de gayet yakın ve oldukça güzeldir. Buralar hem yemek yemek için, hem gezmek için, alışveriş ve konaklama için de gerçekten çok güzel ve güvenlidir.
 

Ben daha önceki birçok seyahatimde kuzeyde Edmonton’da kaldım, ailem orada yaşadığı için. Big Ben, Tower Bridge, Covent Garden, Oxford Street birbirine çok yakın mesafelerde olduğu için yürüme mesafesinde gezmeniz mümkündür. Edmonton’dan bu bölgelere ulaşım çok kolaydır, önce Edmonton Green’den overground ile Seven Sisters’a gelip, buradan underground ile Victoria’ya ulaşıyorsunuz. Aşağıda gördüğünüz hemen hemen bütün line’lar ile Oxford Street’e ulaşmanız mümkündür, aktarımlar çok kolay ve yönlendirici şekilde metrolarda bulunmaktadır. Bunun için yine daha önce bir çok defa tavsiye ettiğim Tube Map uygulamasını indirip, wifi olmadan kullanabileceğiniz bu harika uygulama ile, route planner seçeneğine bulunduğunuz durağı ve gideceğiniz durağı yazarak yönlendirmeleri, durak isimleriyle birlikte takip edebilirsiniz.

 


Hyde Park





Seyahatinizin ilk durağı tabii ki Big Ben, Tower Bridge ve London Eye olmalı… Big Ben son 2 senedir tadilattaydı ancak Haziran’da son gidişimde tadilat bitmişti, fotoğraf çekimleri kaldığı yerden devam ediyordu. Big Ben’e en yakın durak Westminster Station durağıdır. Fakat daha öncede söylediğim gibi Londra’yı Londra yapan temel yapılar birbirine çok yakın olduğu için Victoria durağından Big Ben, London Eye, Buckingham Palace, Natural History Museum, Victoria and Albert Museum, Hyde Park’a yürüyerek ulaşmanız kolay ve keyifli olacaktır. Big Ben ve London Eye karşılıklı birbirine en yakın olanlar, London Eye köprünün diğer tarafında olduğu için Waterloo istasyonu ile de ulaşım sağlayabilirsiniz. Westminster Bridge’den geçip Big Ben’e ulaşım sağlayabiliyorsunuz. London Eye şu an ücretini hatırlamamakla beraber sadece 2006 yılında bilet alıp, 2-3 saat sırada bekleyip çıkabilmiştim, çok da keyif almıştım, gerçekten keyifli bir deneyimdi. Ancak kısa süreli seyahatlerde sıra çok fazla ise çok da önemi yok çıkmanızın. London Eye hemen arkasında bulunan Sea Life Centre ve Londra Zindanı için de fiyat bilmemekle beraber, çok da tercih etmedim. Genellikle çocuklara hitap eden, turist akını olan, kalabalık gruplar halinde yoğunluk olan bu bölgede pek vakit geçirmeyi tercih etmiyorum ben J

 




 

Hyde Park

Big Ben’e geldiğinizde yine yürüyerek Hyde Park’a ulaşabilir veya buraya en yakın istasyonlar olan Knightsbridge ve Hyde Park Corner’dan da ulaşım sağlayabilirsiniz. Knightsbridge Londra’nın en sosyetik bölgelerinden biridir. Londra’da aşırı ilgi gören Harrods’da bu cadde üzerindedir. Ve benim de yürümekten, caddeleri keşfetmekten en keyif aldığım aynı zamanda alışveriş için de hareketli olan caddelerden biridir. Caddeyi yürümeye devam ederseniz eğer South Kensington bölgesine gelirsiniz ki burası benim çok çok keyif aldığım caddelerden biridir. Victoria and Albert Museum, Londra Doğa Tarihi Müzesi, Londra Bilim Müzesi de buraya çok yakın mesafededir. Victoria and Albert Museum ücretsizdir ve mutlaka ama mutlaka görmenizi tavsiye ederim. Müze olmasının yanı sıra, orta bahçede bulunan havuzun etrafında çayınızı yudumlarken, klasik müzik eşliğinde harika zaman geçirebilirsiniz.
 

Victoria ve Albert Müzesi



Yeme içme konusunda tavsiyelerimi bölge bölge vereceğim J South Kensington devamında High Street Kensington bölgesinde şiddetle tavsiyem olan My Old Dutch Pancake. Mutlaka ama mutlaka denemelisiniz. Buraya bir örnek de bırakıyorum J Metro ile ulaşım, yine hangi duraktaysanız Circle veya District line ile South Kensington’a ulaşım sağlayabilirsiniz.

My Old Dutch Pancake

 

Yine aynı cadde üzerinde bulunan ve birçok yerde de göreceğiniz Whole Foods Market, fast food yemekten sıkıldığınız an yardımınıza koşuyor. Zengin menüsü, inanılmaz lezzetli bir sürü sağlıklı yiyecek, salata, et, tavuk, balık seçenekleri ile açık bardan dilediğinizi alabiliyorsunuz. Gramına göre tutar belirliyorlar ve çok büyük dolu dolu ve aşırı lezzetli bir tabak için 10 sterlin ödemiştim, onu da bırakıyorum buraya J

Whole Foods Market



High Street Kensington’un yakınında ve South Kensington’un paralelinde bulunan Chelsea ile devam ediyorum. Chelsea yaşamak için gayet lüks, harika evlerin olduğu, güvenli ve genellikle varlıklı insanların bulunduğu bir bölgedir. Chelsea’nin çoook uzun caddesi olan King’s Road üzerinde birçok cafe ve mağaza bulunuyor. Fotoğrafta gördüğünüz konsept ile bir sürü çiçeklerle kaplı cafeler var burada. Mekân olarak, The Ivy Chelsea Garden önerimdir.

Chelsea - The Ivy Chelsea Garden

 

Yemek olarak çok uygun ve Londra’nın birçok bölgesinde bulunan, hafta içi ve hafta sonu hep kalabalık olan bir pub önerim var. Bir şeyler içebileceğiniz ve yemekleri fiyat performans açısından gayet iyi olan The Shakespeare Pub’ları birçok bölgede görebilirsiniz. Biz burada sık sık fish&chips yiyoruz, bazen lezzetli olabiliyor bazen olmayabiliyor. Şansınıza J
 

The Shakespeare Pub


The Shakespeare Pub

 

Yine Kensington’da bulunan Franco Manca pizzacıda pizza yiyebilirsiniz, sarımsaklı ekmek de şiddetle tavsiyemdir. Bu bölgede birçok yemek alternatifi bulabilirsiniz ve konaklamak için de oldukça hareketli, merkezi ve şehir merkezine de aşırı yakın bir bölgedir. Bu bölgede, hatta Londra’nın tüm bölgelerinde çok sık rastlayacağınız hint restoranı olacaktır, eğer damak tadınıza hitap ediyorsa en iyileri konusunda bir iki önerim olacaktır. Biz denedik ancak pek de sevdiğimizi söyleyemem, aşırı baharatlı yoğun olduğu için masadan aç kalkmış olabiliriz. Oxford Circus istasyonunda inip, Kingly Street üzerinde bulunan birçok restoran ve cafe arasında Dishoom Hint Restoran’ı inanılmaz ilgi gören, özellikle akşam saatlerinde metrelerce kuyruk olan bir restoran. 2 saatten fazla sıra bekledik ama aşırı baharat içerdiği için beni çok baydı. Bir de Masala restoran var, burası da aşırı ilgi görüyor, Oxford istasyonundan Soho bölgesine yürüdüğünüzde, 5-10 dk mesafede ulaşım sağlayabilirsiniz.

Franco Marco


 Kensington bölgesine çok yakın olan Nothing Hill, benim ennnn sevdiklerim arasındadır. Julia Robert ve Hugh Grant’ın o şahane romantik filmine konu olmuş caddesiyle ve rengârenk evlerle şahane fotoğraflar çekebileceğiniz sokak araları ve Cumartesi günleri kurulan Gotik pazarın rengârenk ve vintage kıyafetleri ve insanları ile sizi geçmişe götüren güzellikleriyle harika bir bölgedir. Central, Circle, District line ile Nothing Hill Gate istasyonundan ulaşım sağlayabilirsiniz.
 

Nothing Hill

 



Gelelim Londra’nın ennn hareketli, yaz kış kalabalığı asla ama asla bitmeyen, gece gündüz demeden her türlü alternatifleriyle canlı olan Soho, Leicester Square ve Covent Garden.. Londra’da en sevdiğim ve sürekli sürekli kendimi orada bulduğum yer Covent Garden’dır, nedense çok severim J

 

 

Covent Garden


 
 

Covent Garden






Piccadilly Line tüm bu meydanlara ulaşım sağlayabileceğiniz bir hattır, Covent Garden istasyonunda indiğinizde de direk Covent Garden’ın en hareketli caddesine çıkıyorsunuz. Meydanında eski meyve ve sebze pazarı olan minik bir pasaj gibi bir alışveriş merkezi var, içinde bilinen veya bilinmeyen markaların mağazaları var ve alt ve üst katında küçük cafeler ve Street Food denilen sokak yemekleri satılıyor. Tam girişinde de stantlar üzerinde vintage takı, mutfak eşyaları vs gibi şeyler satılıyor çok tatlı, güzel bir ortamı var.

Covent Garden çevresinde bir çok mağaza, cafe ve restoran bulabilir ve King Street üzerindeki birçok markanın mağazalarını görebilirsiniz, burası da çok canlı, kalabalık ve turist akını olan bir bölgedir.

Metro çıkışının hemen arka tarafında bulunan Long Acre caddesinde de, birçok markaların mağazaları ve yine birçok cafe, pub, restoran vardır. Bu caddenin ara sokaklarına girin, kaybolun gerçekten çok keyiflidir. Ve ara sokaklarda dolana dolana bu keyifli sokakları keşfederek, Seven Dials meydanına gelin, haritadan Neal’s Yard sokağını bulun, mutlaka bu sokağa girin, Homeslice Pizza restoranında mutlakaaaaa pizza yiyin, efsanedir. Wild Food Vegan Restoranı ve The Barbary Kuzey Afrika Restoranını ayrı ayrı deneyin. St John Bakery fırında Doughnut ve yanına kahve alıp, hemen önündeki banklarda oturup o sokağın keyfini çıkarın. Buraya da bir foto bırakıyorum J


Neal's Yard sokağı


Neal's Yard sokağı

 

Covent Garden’da London Transport Museum girişi 16,5 sterlin sanırım, içerisinde Londra’nın eski metro ve otobüsleri var ve görmeye değer bence.

 Ve yine, daha önce de söylediğim gibi birbirine çok yakın olan en görülesi yerlere yürüyerek ulaşabileceğiniz gibi Covent Garden ve Soho arasında da bunu yapmanızı öneririm. Yürümek istemiyorsanız, Covent Garden istasyonundan Piccadilly Circus istasyonuna gelebilir, buradan Saint James Sarayına, Trafalgar Meydanı, National Gallery ve Ulusal Portre Galerisine ulaşabilirsiniz. Müze gezmeyi her ne kadar zaman kaybı olarak görsem de tabii ki gezmeyi ve görmeyi severim. Londra’da uzun zamanlar geçirdiğim için elimden geldiğince müzelere de vakit ayırmaya çalışıyorum. National Gallery ücretsiz olduğu için mutlaka ama mutlaka görmenizi tavsiye edeceğim bir müzedir.


Buradan yürüyerek Soho meydanına gelip, yine sokak aralarını keşfederek Carnaby’ye gelin. Burası da çooook tatlı, çok renkli ve birçok mağaza, cafe, restoran ve pub bulunan hareketli bir caddedir. Soho ile birbirine çok yakındır. Carnaby’de O’Nell’s İrlanda pub, daha önce de tavsiye ettiğim Shakespeares Head Pub, The White Horse bir soluklanıp bira içebileceğiniz güzel mekânlar arasındadır.

Carnaby


 

Carnaby

Carnaby caddesinde bulunan Kingly Court mutlaka ama mutlaka görmeniz gereken şahane bir pasaj. Ortası avlu şeklinde 4 katlı ve etrafında birçok restoran ve cafe var. Pizza, Hint restoranı, Uzak doğu mutfağı, hamburger vs ne ararsanız var. Burada Pizza Pilgrims ve Acai Berry mutlaka önerimdir. Ve Soho’da bulunan Blues bar mutlakaaaa tavsiyemdir, biranızı alıp oturup her gün canlı müzik ile Blues şarkıları eşliğinde harika bir akşam geçirebilirsiniz.
 



Kingly Court

 
Carnaby caddesinin hemen paraleli Regent Street , burası da lüks markaların mağazalarının bulunduğu geniş ve en çok ilgi gören caddelerinden biridir. Regent Street’te yukarı doğru çıktığınızda Oxford, aşağı doğru yürürseniz Trafalgar meydanına ulaşırsınız. Ve bu yollar yürümesi çok keyifli olduğu için metro kullanmak yerine kesinlikle yürümenizi tavsiye ederim.
Bir diğer Londra’nın simgesi olan China Town’a Soho’dan yürüyerek ulaşım sağlayabilirsiniz. Burayı da tabii ki görmenizi tavsiye ederim. Londra’nın yine her ülkede olduğu gibi Uzak Doğu mutfağına olan ilgisini gittiğinizde de göreceksiniz. Her yerde Tayland, Çin mutfağı ile oldukça da ilgi görüyor. China Town’da bir sürü Uzak Doğu mutfağının yanı sıra, onlara özel incik boncuk bir sürü mağazada bulunuyor.

Soho

 
China Town’a çok yakın mesafede bulunan Leicester Square meydanına ulaştığınızda eğer çocukla seyahat ediyorsanız, M&M’s World mağazasını görebilirsiniz.

M&M's World

 
Gelelim Oxford Street , buraya metronun Central Line hattı ile ulaşım sağlıyorsunuz, Oxford Street devamında Marble Arch ve Bond Street şeklinde devam eder ve bu saydığım tüm caddeler uzun bir şekilde birbirine bağlıdır ve her zaman aşırı kalabalık ve birçok markanın mağazalarının bulunduğu alışveriş için en sık tercih edilen bölgedir. Birçok ülkeden ziyaretçi akınına uğrayan meşhur Selfridge&Co alışveriş merkezi de Bond Street durağına çok yakındır. İçinde ultra lüks markaların bulunduğu avm Harrods gibi aşırı ilgi görüyor, en üst katında da çok şık bir restoran varmış, manzaralı J Gitmediğim için bir önerim yok ancak çok iyi olduğu söyleniyor. Mesela Harrods’ın alt katında bulunun Food bölümünde dolaşmayı çok seviyorum, tüm yiyecek türlerine göre bölmelere ayrılmış, birçok türden yiyecek içecek pazar şeklinde kurulmuş ve gerçekten görmenizi tavsiye ederim.

Harrods
 
Bond Street istasyon çıkışının hemen solundaki James Street caddesi kesinlikleeeee görmeniz gereken bir harika bir caddedir, burada bir sürü güzel cafe restoran yan yanadır ve hepsinin masaları dışarda, hoş güzel bir ortamı var caddenin. Ve bu caddede bulunan Patty&Bun bu dünyada yediğim ennn iyi hamburgerdir. Ve tavuk derisi ile çevrelenmiş patates kızartmasını mutlaka mutlaka mutlaka denemelisiniz… Bir de içli köfte şeklinde içerisinde tiftik etler olan şöyle minik toplar vardı, ismini pek hatırlamıyorum, mutlaka denemelisiniz…

Patty & Bun
 
Ve yiyecek tavsiyeme, birçok Avrupa ülkesinde görebileceğiniz Five Guys ile devam ediyorum, mutlaka mutlaka denemeden gelmemelisiniz, aynı şekilde dana hot dog kesinlikle tavsiyemdir…
 Baker Street size ne hatırlatıyor? Bana tabii ki Sherlock Holmes’u hatırlatıyor. Londra’ya gelip özellikle de Sherlock Holmes hayranıysanız mutlaka müzeyi gezmeli ve Sherlock heykeliyle poz vermelisiniz. Bakerloo Line ile Baker Street istasyonunda indiğinizde hemen sağınızda müzeyi, sol tarafta da heykeli görebilirsiniz. Aynı zamanda heykelin olduğu Marylebone Caddesi üzerinden Madame Tussauds müzeyi ziyaret edebilirsiniz. (müze fiyatı 25 sterlin)


Ve tabii ki Londra’nın en önemli özelliklerinden biri olan parklar. Her bölgede bulunan büyüklü küçüklü birçok park var. Ve yazın Londra’da yapmayı en çok sevdiğimiz şey, marketten üzüm, peynir, şarap alıp yeşilliklere uzanıppp, harika bir gün geçirmek. Ki bütün Londra tüm yazı böyle geçiriyor ve inanılmaz keyifli bir aktivitedir. Dilerseniz yürüyüş yapıp, bisiklete binebilirsiniz de.

Hyde Park


Hyde Park


Hyde Park

 
Madame Tussauds müzesinin hemen arkasında bulunan Regent’s Park bizim en çok sevdiğimiz , çok sık da gittiğimiz çok büyük bir parktır. En çok bilinen Hyde Park’ın aksine daha keyiflidir. Hyde Park ile birbirine bağlı Kensington Gardens içinde Leydi Diana’nın evi ve Kensington Palace var. Buckingham Palace ve Queen’s Gallery Buckingham Palace etrafında sarılı Green Park ve St James’s Park ve büyüklü küçüklü her bölgenin ismiyle aynı olan birçok park bulunuyor. Battersea Park ve yine çok büyük olan Richmond Park da vaktiniz çok ise görebileceğiniz parklardan en güzelleridir.
Bir diğer önemli yapılardan biri Tower Bridge. Circle veya District Line ile Tower Hill istasyonundan veya köprünün diğer tarafında iseniz Jubilee veya Northern Line ile London Bridge istasyonundan buraya ulaşım sağlayabilirsiniz. Tower Hill istasyonunda köprüye doğru yürürken hemen karşınızda Tower of London Salt Tower göreceksiniz. Köprüyü geçmeden hemen köprünün ayağında bulunan St Katharine Docks marinada harika cafe ve restoranlar bulunuyor, hem açık hem de çok şık bir alan üzerine kurulu bu bölgeyi ben çok sevdim, buraya da mutlaka gelip, Marina’ya karşı Cafe Rouge’da bir kahve içip yorgunluğunuzu atabilirsiniz…

 


 St Katharine Docks Marina 


 St Katharine Docks Marina



Köprülerden devam ediyorum ve yine en önemli yapılardan ve bölgelerden biri olan London Bridge. Jubilee ve Norhern Line ile London Bridge istasyonunda inin, yürüye yürüye önce bir Borough Markete gidin. Markette birçok seçenek var, açık pazar şeklinde her türlü yiyecek içecek bulunuyor, daha çok deniz ürünlerini tadabileceğiniz biranızı içebileceğiniz çok tatlı bir ortamı var. Ve buradan Southwark bölgesini geze geze yarım saatlik bir yürüyüşten sonra Bermondsey bölgesine gelebilirsiniz. Dilerseniz Jubilee Line ile Bermondsey istasyonunda inerek de ulaşım sağlayabilirsiniz. Bu bölge nehrin hemen yanında uzun bir yürüme yolu olan ve etrafında da cafelerin bulunduğu güzel hareketli bir yerdir. Tower Bridge buradan çok güzel gözükür, özellikle akşam saatlerinde gelip mutlaka ışıklandırılmış köprüyü görebilirsiniz. Ve nehrin yine hemen yanında bulunan Hay’s Galleria pasaj içerisinde (eğer kış günüyse) oturup kahve içebilir ve güzel vakit geçirebilirsiniz. Tower Bridge hemen karşısında da Londra Kalesi’ni görebilirsiniz.


Tower Bridge





Bermondsey



Yine köprünün karşısındayız ve görülmesi gereken en önemli galerilerden biri Tate Modern. Buraya Jubilee line ile en yakın Southwark istasyonundan ulaşım sağlayabilirsiniz, istasyondan sonra 8-9 dk yürüme mesafesindedir. Sanatın en çağdaş hali, içerisinde bütün dünyadan, Türkiye’den de sanatçıların koleksiyonları sergileniyor ve ücretsizdir.
 

Tate Modern

Londra’nın en gotik, en vintage, en eski bölgelerinden biri Camden’a gidiyoruz. Northern line ile Camden Town istasyonunda iniyorsunuz. İstasyonda indikten sonra bile rengârenk caddesiyle içinizi açacaktır, özellikle yaz dönemlerinde benim çok sevdiğim gotik bir semttir burası. Camden Market ve Stables Marketi uzun uzun gezin, tarihin en eski zamanlarında ahır olarak kullanılan Stables Market’te birçok eskici, gümüş ve takı tasarımları için dükkanlar ve stantlar var. Ve tam meydanında nehrin kenarında açık alanda bir Street food alanı bulunuyor. Burada çok değişik sokak yemekleri var, birçok defa geldiğimiz için birçok şey denedik biz. Hamburger, harika soslarıyla steak and chips, çok cezbedici sandviçleri ve waffle larıyla bir dinlenme ara öğün yapabilirsiniz. Tek kötü tarafı bütün kokuların birbirine karışmış olması…

Camden


Camden

 
Eğer zamanınız çok ise, tüm önemli yerleri gördükten sonra gezebileceğiniz birkaç yer önerim daha var. Bunlardan biri Wimbledon, kraliyet ailesinin birçok aktivitesi bu bölgede yapılıyor ve gezdiğim en büyük parklardan biri Richmond park da bu bölgededir.

Wimbledon

 
Ve yine sevdiğim bölgelerden biri Holborn. Buraya da Central ve Piccadilly Line ile ulaşım sağlayabilirsiniz. Birçok tiyatro, gösteri merkezinin bulunduğu bölgede çok güzel cafe restoranlar var ve The British Museum’da yine Holborn’a yürüme mesafesindedir.
Şehir merkezinin biraz kuzeyinde bulunan, yine zamanınız çoksa görebileceğiniz bir başka güzel bölge daha var, Shoreditch… Burası da Camden gibi, graffiti duvar sanatıyla büyüleneceğiniz eski, gotik ve yine eskici pazarlarının olduğu değişik bir bölge. Biz buraya overground ile Shoreditch High Street istasyonundan ulaşım sağladık ve Spitalfields bölgesine kadar yürüyüp sokakları gezip keşfe çıktık ve Londra’nın bambaşka bir bölgesi burası. Old Spitalfields Market çook büyük bir alana kurulu kapalı ve birçok stantta eski ürünler vs satılıyor.

Shoreditch

Yine biraz kuzeye doğru olan Barnsbury bölgesinde eskicilerin olduğu bir pazarı keşfetmek üzere yollara düştüğümüz bir gün, pek de memnun olmayarak geri döndük. Pek önerebileceğim bir bölge olmadığı için bu da burada tavsiye olarak dursun istedim J
Ve son olarak, mutlaka bildiğiniz üzere Londra jazz, opera, tiyatro, görsel sanatsal aktiviteler bakımından dünyada en zengin şehirlerden bir tanesi.  Trafalgar Meydan’ında birçok tiyatro ve gösteri merkezi bulunmaktadır ve metrolarda da bütün show larla ilgili afişleri görebilirsiniz. Mutlaka aklınıza yatan bir gösteri için bir gününüzü ayırın. Eğer denk gelirseniz Her Majesty’s Theatre da gösterimde olan Phantom Of The Opera ‘yı mutlaka izleyin…

Hyde Park ve sevgilim :)