24 Eylül 2015 Perşembe

Kopenhag Gezilecek Yerler - Malmö Gezilecek Yerler

1.Gün Kopenhag

Kurban bayramının yine hafta sonuyla birleşmesinden oluşan güzel bir fırsat sonucu yaptığımız program için, Danimarka’nın başkenti olan Kopenhag’a THY'nin 08:15 uçuşu ile 2 saat 45 dakika sonra ulaşıyoruz. Genelde THY Terminal 2 de indirdiği için, şehre ulaşımı Terminal 2 doğrultusunda anlatıyorum. Pasaport kontrolünden geçip, alana girdiğiniz anda, zaten çok fazla büyük olmayan alanın tavanlarında yer alan tabelalardan metro yazısını görüp, metroya doğru yürümelisiniz, alanın sonuna doğru gittiğinizde metro çıkışını göreceksiniz, çıkıştan önce sağ tarafta bilet satış noktasından bir şehir haritasıyla birlikte , metro , tren ya da otobüs için bilet satın alabilirsiniz. Biz 4 gün kalacağımız için tüm ulaşım araçlarında kullanmak üzere, 72 saatlik bilet için kişi başı 200 DKK yani 26 EUR (92 TL) ödüyoruz. Şu ana kadar gezdiğim ve gördüğüm ülkeler arasında kuşkusuz en pahalı olanı Kopenhag’dı. İnsanları çok mutluymuş, yaşam standartları çok iyiymiş anlıyoruz ama para birimi TL ye oranla düşük olmasına rağmen, fiyatların çok yüksek olması bizi hiçbir şekilde kurtarmıyor J Edindiğim bilgiye göre bu ülkede insanlar giyime ve yeme içmeye çok fazla para harcamadıkları içindir ki, şehirde çok fazla alışveriş yapabileceğiniz marka göremezsiniz , cafe ve restaurantlarda da aynı durum söz konusu, çok fazla seçenek yok maalesef.

Metro girişinden girdiğiniz zaman 5 dakikalık bir yürüme mesafesinden sonra metroya ulaşıyorsunuz Kobenhavns Lufthavn Kastrup durağından Vanlase yazan taraftan biniyorsunuz. 7 durak sonra 8.durakta Kongens Nytorv durağında iniyorsunuz. Burası Kopenhag’da kalabileceğiniz en merkezi bölge, her yere yürüme mesafesinde ve metroya çok yakın. Kopenhag’da konaklama da çok pahalı olduğu için ve otellerin fiyatlarının yüksek, yıldızlarının düşük olmasına rağmen wc leri eski, odaları küçük olması beni araştırma yaparken çok uğraştırmıştı. Uzun uğraşlar sonucunda Wakeup Copenhagen – Borgergade otelinde karar kıldık. Otelin konumu çok çok iyi, Nyhan Kanalına ve diğer görülmesi gereken yerlere çok yakın. Kongens Nytorv metro durağından dışarıya çıkar çıkmaz dümdüz yürüyorsunuz, kaldırım boyunca yürüdüğünüzde biraz ileriden Gothersgade caddesinden sola dönüyorsunuz. Caddenin ismi binanın üzerinde yazıyor, dikkatle bakarsanız ileride göreceksiniz. Sola döndükten sonra 2-3 dakika daha yürüdükten sonra sağda Borgergade caddesine döndüğünüzde hemen karşınıza çıkıyor otel.
Otel gayet büyük, çok fazla oda var, çok fazla sirkülasyon var otelde. Otelin konumu çok iyi ve en önemlisi odalar ve banyo tertemiz. Kahvaltısı da çok iyi, kişi başı 80 DKK (36 TL) verip otelde kahvaltı yapmanızı öneririm, dışarıda çok fazla seçenek maalesef yok. Otelle ilgili tek sıkıntı, odanın rezervasyonunu çift kişilik yapmama rağmen, check in sırasında ikinci kişi için gecelik 30 euro ek ücret istediler.

Odamıza çıkıp yerleştikten sonra, dışarı çıkıp rotamızda belirlediğimiz yerlere doğru yürümeye başlıyoruz, yürüyoruz çünkü hepsi otele çok yakın. Otelden çıkıp biraz yürüyüp sol yaptığınızda tekrar Gothersgade caddesine çıkıyorsunuz, cadde bittiğinde meydana ulaşıyorsunuz, zaten cadde bittiğinde sola dönüp baktığınız zaman renkli evlerin olduğu, Nyhan Kanalını görüyorsunuz. O tarafa doğru yürümek sanıyorum ki 5 dk.
Nyhan Kanalının etrafında bir sürü cafe restaurant var, renkli evlerin olduğu Kopenhag’ın simgesi olan kanalda güzel bir hareketlilik var, biz bol bol fotoğraf çekiyoruz ve kanalın sonuna doğru yürüyoruz. Kanalın sonuna geldiğiniz zaman, sağdan girip yolun sonundan tekrar sağa döndüğünüz zaman Kongens Nytorv metro durağının oradaki meydana geliyorsunuz. Meydanın sağ tarafından herhangi bir caddeden girdiğiniz zaman Stroget Caddesine gidiyor bu yol. Çok uzun bir cadde olmakla birlikte, sağlı sollu mağazaların olduğu kalabalık, hareketli ve en merkezi caddelerden bir tanesi. Magnet, anahtarlık vs. gibi hediyelik eşya dükkanları da bu caddede, ancak çok çok pahalı olduğunu hatırlatmak istiyorum :) sadece 1 tane magnet 7 euro, 1 tane anahtarlık 9 euro, 5 tanesi 22-25 euro olacak şekilde de şahane kampanyaları var :) Genelde avrupa ülkelerinde, 3 tane magnet 10-12 euro olur, elbette istisnalar vardır (Prag gibi) ancak İskandinav ülkelerinde de pahalı olduğunu söylemek istedim.



Nyhan Kanalı

Nyhan Kanalı

Nyhan Kanalının sonuna doğru sokaklar

Stroget caddesini baştan sona yarım saat 45 dakikada yürüyorsunuz, sonuna geldiğiniz zaman büyük bir meydana çıkıyor, burası Hojbro Meydanı. Meydanın tam ortasında bir heykel var. Meydana çıkar çıkmaz sağa dönüp baktığınızda Hard Rock Cafe’yi göreceksiniz. Akşam yemeği vaktimiz geldiği için biz taco yemek için Hard Rock Cafe’ye giriyoruz. Ancak talihsiz bir şekilde halsizlikle başlayan soğuk algınlığım benim daha fazla sokakta dolaşmama izin vermiyor maalesef. Akşamları çok daha fazla soğuyan havada, Kuzeyli olan Kopenhag halkının t-shirtlerle dışarda dolaşması sinirinizi bozsa da sıcakkanlı Türkler olarak soğuğa daha fazla dayanamıyoruz :)



Stroget Caddesi başlangıcı


Stroget Caddesi


Hojbro Meydan

2.Gün Kopenhag

Her zaman gittiğim tatillere, ilaç çantası yaparak gittiğim için ikinci gün dışarı çıkabilecek kadar iyi hissediyorum. Mutlaka yanınıza ilaç almalısınız, acil bir durum olsa bile yurtdışında eczaneden reçete olmadan ilaç alamıyorsunuz. İkinci günümüzde otelin kahvaltısını henüz keşfetmediğimiz için Kongens Meydanında bulunan bir cafe’de saçma sapan bir şeyler atıştırarak geçiştiriyoruz. Bugün ilk gidilecek yer Botanik Bahçe. Otelden çıktığınızda sağa döndüğünüz zaman yani Gothersgade caddesinin sonuna doğru yürüyünce karşınıza Kongens Have parkı çıkıyor, önce bu parkta biraz dolaşıyoruz, resim çekiyoruz. Parkın hemen içinde bulunan Rosenborg Kalesine geçen küçük köprüden geçiyoruz, bahçesinde askerlerin saat değişimine rastladığımız için hemen video çekiyoruz. Küçük bir kale ancak bahçesi oldukça büyük, bol bol fotoğraf çekip Kalenin hemen arkasındaki çıkıştan dışarı çıkıyoruz. 


Kongens Have Park

Rosenborg Kalesi

Rosenborg Kalesi

Rosenborg Kalesi

Dışarı çıktığınız zaman geniş bir yola çıkıyorsunuz, yolun hemen karşısında az ilerde Botanik Bahçeye giriyoruz. Botanik Bahçe deyip geçmeyin mutlaka görmelisiniz, zaten yemyeşil olan Danimarka’da sayısını bile artık hatırlamadığım bir sürü parktan bir tanesinin yine içindeyiz. Ancak burada büyük bir cam binanın içerisinde bulunan dünyanın her yerinde yetişen, varolan bitki, ağaç ve çiçek, yeşil her ne varsa orada görebilirsiniz. Kesinlikle gezmelisiniz. İçerisi zaten oksijenden nefes alınamayacak kadar boğuk. Balta girmemiş orman gibi gözüken cam binanın içindeki her bitkinin ve ağacın altında hangi ülkeye ait olduğu yazıyor ve giriş ücretsiz. Hayatım boyunca görmediğim şekillerde ki bitkileri görmek güzel bir deneyimdi.


Botanik Bahçe

Botanik Bahçe

Botanik Bahçe

Botanik Bahçe

Botanik Bahçe

Botanik Bahçe

Botanik Bahçe



Botanik Bahçe

Botanik Bahçe’den çıktıktan sonra hedef KastelletBotanik Bahçenin ana girişi Oster Voldgade caddesi boyunca sahile doğru yürümeye devam ediyoruz. Kastellet girişine geldiğimiz zaman caddenin karşısındaki otelin altındaki Babette Cafe’de ev yapımı patates kızartması yiyoruz, biraz dinleniyoruz. Kastallet yıldız şeklinde çok büyük bir park, yıldız şeklini oluşturan yeşillikler yüksekte kalıyor, üzerine yürüyerek çıkıyorsunuz, şahane resimler çekebiliyorsunuz, yemyeşil her yer. Bol bol fotoğrafın ardından çok uzun bir yürüyüş sonrasında hemen yanında bulunan Gefion Çeşmesine doğru yürüyoruz, foto çekimlerinden sonra sahilde bulunan deniz kızı heykeline gitmek gerekirdi, görülmesi gereken yerlerden biri ancak ben bu hasta halimle daha fazla gezemeyeceğim için, tekrar Hojbro Meydanına gidip, Starbuck’ta kahve ve tatlı keyfi yapıp, dinleniyoruz, sonra otele dönüyoruz.


Kastellet

Kastellet

Kastellet

Kastellet

Gefion Çeşmesi

Hojbro Meydanı

3.Gün Malmö

Danimarka’dan diğer İskandinav ülkelerine geçmek için kullanılan Oresund Köprüsünün ne kadar dillere destan olduğunu biliyorsunuzdur. Hem köprüden geçip o deneyimi yaşamak, hem de gelmişken yakın bir bölgeyi daha göreyim dediğimiz için, daha önce araştırmalarımız doğrultusunda karar verip internetten kişi başı 28 euroya aldığımız Malmö biletlerimizle İsveç’e geçiyoruz. İsveç’in 3.büyük şehri olan Malmö, Kopenhag’a trenle 45 dakika uzaklıkta. Aslında Göteborg da 3,5 saatlik bir uzaklıkta ve bindiğimiz tren oraya da gidiyor, ancak kişi başı 125 euro olduğu için biz gerek duymadık. Her ne kadar çok güzel bir şehir olsa da Malmö’nün küçük ve sevimli sokaklarını da biz çok beğendik.
Ayrıca Oresund Köprüsünden geçmeye kesinlikle değerdi. Köprünün üst katından araba ve otobüs gibi araçla, alt katından ise trenle geçebiliyorsunuz. Üst katından geçmek tabi ki görsel açıdan daha keyifli, alt katta sadece denizi görebiliyorsunuz, ancak trenle geçtiğimiz için buna da şükür diyerek video çekiyoruz.

Malmö Tren İstasyonu


Kopenhag’dan 45 dakikalık bir yolculukla ulaştığımız Malmö tren istasyonundan çıktığınız zaman karşınıza bir otobüs durağı çıkıyor, Malmö’de otobüs veya trene binmenize kesinlikle gerek yok. Her yer birbirine çok yakın. Tren istasyonundan çıkarken sağda turist info göreceksiniz, oradan şehir haritası alabilirsiniz. İstasyondan çıktığınızda karşınıza nehir üzerinden geçen küçük bir köprü çıkacak, bu köprüden geçtikten sonra hemen karşısındaki geniş caddeden yürümeye devam ediyorsunuz, geniş bir meydana geliyorsunuz, bu meydanın adı Stortorget. 

Malmö - Stortorget Caddesi girişi

Malmö - Stortorget Meydan

Malmö - Stortorget Meydan

Malmö - Stortorget

Meydanın sağ tarafından yürümeye devam ettiğinizde Lilla Torg’a gelip bu küçük şirin meydana aşık oluyorsunuz :) Lilla Torg yani Eski Şehir, tıpkı adı gibi eski ve küçük binalarla çevrili küçük bir meydan, tam ortada bir sürü değişik şeylerin satıldığı stantlar var. Meydanın kenarlarında bir sürü cafe ve restaurant var. Hava Kopenhag’a göre oldukça güneşli ve sıcak. Kopenhag nedense bana biraz kasvetli geldi, Malmö’yü özellikle Lilla Torg meydanını çok sevdim ben, Cumartesi günü olması sebebiyle de bir hareketlilik var meydanda, cafelerde bir kalabalık var. Bütün görülecek yerleri gördükten sonra buraya tekrar dönüp yemek yemeye karar verip, Malmö Kalesine doğru yürümeye devam ediyoruz. 


Malmö - Lilla Torg (Eski Şehir) Meydan

Malmö - Lilla Torg (Eski Şehir) Meydan


Kaleye gitmek için Lilla Torg meydanından sağa doğru ara sokaktan sahil tarafına çıkmanız gerekiyor. İstasyon tarafına değil de diğer tarafa doğru 10-15 dakika kadar yürüdüğünüzde kaleye ulaşıyorsunuz. Kale tıpkı eski savaş filmlerinde ki gibi, etrafı suyla çevrili, giriş kapısında köprü olan, geçmişe yolculuk yapmanızı sağlayan kalenin bol bol fotoğrafını çekiyoruz. Kalenin içerisinde müze var, gezmek isteyenler için çok fazla sıra olmadığını söylemeliyim. Biz girmediğimiz için fiyat veremiyorum maalesef. Kaleden çıkınca sol tarafa doğru yürümeye devam ediyorsunuz, hemen yan tarafında bulunan Kungsparken'e geliyorsunuz, her yer yine yemyeşil, içerisinde küçük küçük göller olan büyük bir park ve içeride resim çekmek için çok güzel bir değirmen var, harika fotoğraflar çekiyoruz. Parkta yeşilliklere biraz uzanıp, dinleniyoruz, güneşin tadını çıkarıyoruz. 


Malmö - Kungensparken

Malmö Kalesi

Malmö - Kungensparken

Malmö - Kungensparken

Güzel bir öğle yemeği için ki saat her ne kadar 15:30 olsa da, Lilla Torg meydanında bulunan Steak House restauranta gitme kararı alıyoruz. Bütün cafelerin dışarda masaları var, her hangi birini tercih edebilirsiniz ama kesinlikle Steak House’da steak yemelisiniz. Güzel tarafı şu ki, eğer domuz tüketmiyorsanız, bu cafede domuz eti olmadığı için steak sadece dana etinden yapılıyor. Ve çok lezzetliydi, bu güzel yemek için 390 isveç frankı veriyoruz, bu da 136 TL gibi bir miktara geliyor. Malmö’nün para birimi İsveç Frank’ı, biz Danimarka’da bir change ofiste gitmeden çeviri işlemimizi yapmıştık. Malmö Kopenhag’a göre kesinlikle çok çok daha uygundu, bu yemeği Kopenhag’da yemiş olsaydık en kötü 600 DKK verirdik. Lezzetli ve keyifli yemeğimizin ardından, biraz da dinlenerek, görülmesi gereken son yer olarak belirlediğimiz Möllevangstorget Meydanındaki pazara gitmek için yürümeye başlıyoruz. Lilla Torg bölgesinden aşağıya doğru yürüdüğünüzde önce Gustav Adolfs Meydanına çıkıyorsunuz, 20 dakika kadar yürüme mesafesinden sonra Möllevangstorget meydanına geldiğimizde ortasında bir heykel ve cafelerin olduğu bir meydana çıkıyoruz. Biz gittiğimizde saat 17:00 olduğu için meydanda varolan meyve sebze pazarına yetişemiyoruz. Çöp arabaları meydanı temizliyor. Etrafı biraz dolaşıp, fotoğraf çektikten sonra tekrar Lilla Torg bölgesine gelip, etrafta bulunan küçük dükkanlardan hediyelik eşya vs alıyoruz. Trenimizi biraz geç saate aldığımız için, Malmö’de görülecek yakın mesafede başka bir yer olmadığını düşünerek, biraz da yorulduğumuz için, güzel ve şirin bir cafede kahvemizi içerek tren saatimizi bekliyoruz. Akşam Malmö tren istasyonunda dikkatli olmanızı tavsiye ediyorum, çok değişik tiplerin barınak olarak kullandığı, ürkütücü bir yer haline dönüşüyor.


Malmö - Möllevangstorget Meydanı

Malmö - İsveç

4.Gün Kopenhag

Son günümüzde, kahvaltımızı otelde yapıyoruz, kahvaltısı gayet güzel. Valizlerimizi emanet dolabına 20 DKK vererek bırakıyoruz. Uçuş saatimize kadar, son gün yapmak istediklerimizi yapmak için Stroget caddesine gidip Danimarka’nın markası olan Lego mağazasından lego alıyoruz :) Stroget sokağın sonuna kadar yürüdüğünüz zaman karşınıza çıkan Hojbro Meydanına çıktığınızda yürümeye devam ediyorsunuz, hemen karşınızda solda Tivoli Bahçesini göreceksiniz. Biz 3 gün boyunca geldik buraya ancak kapalıydı, giremedik, maalesef çok istediğim tivoli bahçesini göremeden Kopenhag’dan ayrılacağım için üzülüyorum. Ancak kesinlikle görmek istediğim bir yer daha var ki, hippilerin bölgesi olan Christiania Bölgesi, mutlaka görülmesi gereken yerlerden bir tanesi, metroyla ulaşım sağlayabiliyorsunuz. Biz Kongens Nytorv’dan metroya binerek bir durak sonra Christianshavn durağında iniyoruz. Duraktan çıktığınız zaman dümdüz yürüdükten sonra solda göreceğiniz geniş sokaktan girip, yürümeye devam ediyorsunuz. Az ilerde sokağın sol tarafında karşınıza Saviour Klisesi çıkıyor, yürümeye devam ettiğiniz zaman sağda, hippilerin bölgesinin giriş kapısını görüyorsunuz. Burada fotoğraf çekmek yasak, çünkü bölgede ot satışı yapılıyor. Ama ben ot satışının yapılmadığı yerlerin, çok korkarak da olsa fotoğrafını çekmeye çalıştım tabi :) 70 li yıllarda hippilerin işgal ettiği 34 dönüm arazi üzerine kurulu bölgenin içinde çok da güzel bir göl var. İçeride her yer graffiti, rengarenk duvar boyalarıyla çeşitli şekillerin ve yazıların olduğu bölge o kadar değişik ki, kendinizi bir film setinde gibi hissetmenizi sağlıyor. Ve bir o kadar da pis ve ürkütücü. Çünkü burada hippiler iç içe yaşıyor, minik minik prefabrik evlerin ve tahtadan yapılmış bahçeleri olan hippilerin yaşadığı değişik bir bölge. İçeride koşmak da yasak. Çünkü ülkede ot satışı serbest değil, polis zaman zaman baskın yaptığında, bölgede yaşayan insanlar koşmaya başlıyormuş. O yüzden normal bir durumda koşmak yasak :) 


Benim görüp de ilgimi çeken bir görüntüden bahsetmek istiyorum; tahtadan 3 tarafı kaplı dolap gibi bir yer yapmışlar, içinde eski kıyafetler ve ayakkabılar olan açık bir gardrop bu. Bölgede çocuklar da var, annesiyle bir çocuk üzerine uyan kıyafetleri seçip, üstlerine geçirdiler. Çok garipti gerçekten.

İçeride bir takım satışlar, gösteriler yaparak gelir elde ediyorlar, bölge dışarıdan ziyaretçilere açık ve Kopenhag’da en çok ziyaret edilen bölgeymiş. Benim Kopenhag gezim burada sona eriyor. Bir sonraki keşifte görüşmek üzere…


Christiania - Hippilerin Bölgesi Giriş


Christiania - Hippilerin Bölgesi


Christiania - Hippilerin Bölgesi


Christiania - Hippilerin Bölgesi


Christiania - Hippilerin Bölgesi

Christiania - Hippilerin Bölgesi


Christiania - Saviour Klisesi


17 Temmuz 2015 Cuma

Amsterdam Gezilecek Yerler - 3 günde Amsterdam ve Brüksel

1. Gün Amsterdam 


İki defa planlayıp gidemediğim o mükemmel Amsterdam tatilimi niyahet bu defa gerçeğe dönüştürdüm. Şeker bayramını fırsat bilip organize ettiğim Amsterdam tatilim için 16 Ekim'de KLM hava yolları ile sabah saat 06:00 da uçağımız rötar yapmadan kalktı ve sorunsuz bir şekilde , THY kadar olmasa da güzel bir kahvaltı servisi ile Amsterdam saati 08:30 da Schiphol'a ulaştık. Bavullarımızı bagaja vermediğimiz için hemen kendimizi bir tourist information noktasından şehir içi ulaşım ve metro haritası edinirken buluyoruz. Amsterdam'da ulaşım inanılmaz kolay ve anlaşılabilir, bloglar sayesinde bilgi edinmeniz tabii ki çok yararlı ancak her zaman söylediğim gibi o ülkeye, o şehre girmeden, denemeden öğrenmek biraz zor olabiliyor. Amsterdam'dan şehre ulaşım çok çok kolay, tren, otobüs, tramvay, taksi ve expres otobüsler ile ulaşım mevcut. Taksinin her ne kadar uygun olabileceğini bir çok blogda okusam da, Amsterdam biraz pahalı bir şehir olduğu için paramı sistemli bir şekilde harcamam gerektiğini düşünerek, edindiğim bilgiler sayesinde trenin en kolay yöntem olduğuna karar vererek, hemen havayolu çıkışında, çıkış kapılarının hemen önünde bulunan tren istasyonu girişinden aşağıya doğru inerek, 1 kırmızı ya da 2 sarı hatla 15 dakika içerisinde Central Station'a vardık. Bu arada yine yaptığım araştırmalar sonucunda kalacağınız gün kadar GVB Day Passes kart alabiliyorsunuz. Biz 3 gün kalacağımız için kişi başı 25 euro vererek, 3 gün boyunca Amstardam'da bulunan tüm ulaşım araçlarında kullanılmak üzere kartlarımızı havaalanında bulunan büyük bir marketten aldık. Elimizde bavullarla büyük bir heyecanla çıktığımız istasyondan otelimize 15 dakikalık yürüme mesafesiyle ulaştık. Otelimiz hem konum olarak çok iyi bir yerdeydi, temizliği, şirinliğiyle, butik otellere olan sevdam ile yaptığım tercihimi bir kez daha doğru buldum. Herengrancht'de nehirin hemen yanında bulunan Max Brown Hotel Amsterdam'da gayet temiz ve şirin bir oda ile karşılaşmanın ve nehire karşı uyuyacak olmanın huzuruyla , otele yerleştikten sonra attık kendimizi Amsterdam'ın güzel sokaklarına.

Otelin manzarası

Otelin manzarası

Otelin manzarası

(Herengrancht)



Tabii ki yer ve yön kavramını henüz keşfedemediğimiz için gönlümüzün götürdüğü yere doğru yönelip yürüyoruz. Sizlere tavsiyem, tatile çıkmadan önce mutlaka bir tatil planlamanız olmasıdır, zaman dar olduğu için ve görülmesi gereken çok yer olduğu için, görülmeye değer tüm yerlerin yakınlık derecesine göre listesini yapmak işinizi kolaylaştıracak, dar zamanınızda güzel bir tatil geçirmenize sebep olacaktır. Yaptığım plana göre ilk gidilecek yer her yeri birbirine bağlayan Dam Meydanı, oldukça kalabalık, küçük restaurantların ve cafelerin bolca olduğu bir meydan burası.

Dam Meydanı


Dam Meydanı

Dam Meydanı


Yapılacak ilk şey tabiki bir kanal turuydu. Kanal turu için kişi başı 16 euro ödeyerek 1 saat boyunca , bu kadar romantik olabileceğini tahmin etmediğim bir anım oldu. Amsterdam'ın hepsi aynı boyda ve mükemmel şekilde dizilmiş, o güzel evlerinin arasından, şehri küçük bir turla keşfetmek paha biçilemezdi. Kanal turunu Dam Meyda'nına geldiğiniz zaman göreceksiniz, her yerde mevcut. Biz Blue Boat Company ile yaptık.

Kanal turundan manzaralar

Kanal turundan manzaralar 2


Kanal turundan manzaralar 3



Kanal turunun ardından en sevdiğim şey dolanırken bir şeyler atıştırmak olduğu için herkesin elinde gördüğüm kese kağıtlarının içinde kalın kalın kesilmiş , çeşitli soslarla yenilen patates kızartmasına takıldı gözüm, çok geçmeden, Manneken Pis denilen bir küçük patatesçinin önündeki sırayı görünce , o sırada bulduk kendimizi, küçük boy almanız kesinlikle yeterli olacaktır çünkü boyutları çok büyüktü, kesinlikle yemenizi tavsiye ederim, iyi bir atıştırmalık olabilir. Dam Meydanı'nı yürümeye devam ettiğimizde Maddeme Tussuad müzesini gördük, ben müzeye daha önce Londra'da iki defa gittiğim için gidip gitmeme konusunda kararsız kalmama rağmen, belki farklı bir ambiyans olabileceğini düşünerek içeriye girdik, çok fazla sıra vardı ancak biz zamanı etkili kullanabilmek adına şöyle bir tercih yaptık; normal fiyatı 18 euro gibi bir şeydi. Ancak hiç beklemeden girmek için, 25 euro verip VIP giriş yapılabiliyordu ve hiç sıra yoktu, biz de bu şekilde girdik, neredeyse sırada bekleyen 30-40 kişinin önüne geçmiş olduk. Maddeme Tussuad Amsterdam'a gittiğinde görülmesi gereken bir müze elbette, insan dışarı çıktığında kimin gerçek kimin bal mumu olduğunu anlayamıyor, göz yanılması oluyor bir süre :) Müze Pazar günleri dahil 10:00-19:30 saatleri arasında hizmet vermektedir.

Maddeme Tussuad - Charlie Chaplin




Maddame Tussuad'de geçirdiğimiz eğlenceli 45 dakikanın ardından, Dam Meydan'ından trenle Singel bölgesine varıyoruz, amaç buradaki Flower Market ya da Flower Boat'u görmek, adından da anlaşılacağı gibi, nehir üzerinde bulunan yan yana küçük çiçekçi dükkanlarının olduğu bir bölge, zamanınız varsa görebileceğiniz bir bölge. Flower Market pazar günleri kapalı olacağı için planınızı ona göre yapmanızı tavsiye ederim.

Singel

Singel


Bir sonraki görülecek yerler için rotamıza bakarak ve yurtdışında bir wi-fi velinimeti olan Starbucks'ta kahvemizi yudumlarken, kesinlikle fotoğraf çektirmek için gidilmesi gereken, meşhur I amsterdam yazısının bulunduğu bölgeye gitmek için Dam Meydanından tramvayla Museumplein'e varıyoruz. Yazıyı biz çok aradık, o yüzden aramanız gereken yer Van Gogh Müzesi, çünkü yazı tam müzenin önünde ve Vondelpark'ın yakınında. Yazının üzerine çıkmayı başarıp, şahane fotoğraflar çektikten sonra havanın hafif karardığını da farkedip biraz yürümeye devam edip, artık acıktığımızı farkedip akşam için güzel bir restaurant aramaya başlıyoruz, sonra Hard Rock Cafe hayranı olarak hatırlıyoruz ki, bu bölgeye yakın olduğunu bir yerlerde okumuştuk. Hemen map sayesinde yerini bularak yürüyerek ulaşıyoruz Hard Rock Cafe'ye, nehir kenarında çok güzel bir yerde bulunan cafenin, nehir üzerine kurulu balkon kısmında, çok zor olsa da yer bulup hemen yerleşiyoruz. Garsonlarının süper ilgileriyle güzel bir kokteyl ile birlikte hayranı olduğumuz tavuklu taccomuzu söylüyoruz, kesinlikle bir tane söylemelisiniz, biz iki tane söyleyecektik, garson bizi uyardı çok büyük olduğuna dair :)

Museumplein


Leidseplein - Hard Rock Cafe - Taco :)



Çokkk keyif aldığımız akşam yemeğimizden sonra, nehirden geçen botların müzik sesleri, gençlerin eğlenmek için nasıl güzel vakit geçirdiklerini izleyerek, kokteyllerimizi yudumlayarak, yorgunluğumuzu unutmuş bir şekilde akşamımızı sonlandırıyoruz. Yol yorgunluğu da üzerimizde olduğu için kendimizi otelimize atıyoruz. 


2. Gün Brüksel 


Amsterdam'a gelip de Brüksel'e gitmemek olur mu? Avrupa ülkelerine ulaşım için büyük kolaylık sağlayan trenler ile ulaşım çok kolay. Daha önceden ns international'ın https://www.nsinternational.nl/  sitesinden Brüksel tren biletine 25 euro vererek almıştık. Sabah saat 08:00 da, tam saatinde Amsterdam Central'a gelen trene atlayıp yerimizi seçtik ve yerleştik. 3 saat 20 dakika sonra brussel centraal station'a ulaştık. İstasyondan çıkar çıkmaz sola dönüp, aşağı doğru yürüdük, 4 dakikalık bir yürüyüş mesafesinden sonra Grand Place meydanına vardık.

Brüksel - Grand Place

Brüksel - Grand Place meydanı


Meydanı birbirine bağlayan dar ve hareketli sokaklara girerek, şehri keşfe çıktık. Bir sürü cafelerin ve mağazaların bulunduğu sokaklarda gözümüze kestirdiğimiz bir cafe'de portakal suyu ve küçük sandviçlerden atıştırdık, kahvaltı niyetine :) Vaktimiz dar olduğu için oyalanmadan Galerie de la Reine'den geçerek (Meydanda bulunan küçük, oldukça eski ve oldukça pahalı markaların olduğu kapalı bir çarşı) yürümeye devam ettik.

Brüksel - Galerie de la Reine


Brüksel'e gelip görmen gereken bir simge olan Manneken Pis yani işeyen çocuk heykeli için Grand Place dan Rue de I'Etuve caddesi boyunca yürümeye devam ettik. Yürümeye devam ederken, etrafa yayılan waffle kokularından başka bir şey düşünemez olunca, kendini bir waffle dükkanında buluyorsun. Brüksel'e gelip waffle yememek olmaz tabiki ama hiç biri de bir Abbas olamayacağı için farklı bir lezzet tatmanın heyecanıyla, waffle yiyerek yürümeye devam ettik. Dar bir sokakta, dört yol ağzının bir köşesinde bulunan küçük bir havuz içerisindeki Manneken Pis heykelinin fotoğraflarını çekip yolumuza devem ediyoruz.

Brüksel - Manneken Pis - İşeyen çocuk 


Manneken Pis heykelini görüp de işeyen kız yani Jeanneke Pis heykelini görmemek olur mu? :) Doğrusu işeyen kız heykelini bulmamız biraz zor oldu, yine Grand Place'a gelip harita yardımıyla dar sokakları aşıp, bir sürü midyecilerin bulunduğu restaurantların olduğu bir sokakta, hatta çıkmaz bir sokakta bulunan işeyen kız heykelini bulup fotoğraflarını çekip tekrar meydana dönüyoruz.

Brüksel - Jeanneke Pis - İşeyen kız


Hedef çikolata müzesi :) Yine Grand Place meydanına yürüme mesafesinde bulunan çikolata müzesi için kişi başı 6 euro ödeyerek içeriye giriyoruz, ama büyük hayal kırıklıkları yaşıyoruz :) biz tabi içerde çikolata yapan, ikram eden adamlar falan hayal ederken, sadece yapay kakaolarla, kullanılan eski bir takım eşyalar ve bir sürü video görüntüsü ile dolu bir çikolata müzesi görünce tabi bir şaşkınlık içerisinde çıkıyoruz müzeden :)

Çikolata Müzesi


Görmek istediğim bölgelerden biri olan Avenue Louise bölgesine trenle ulaşıyoruz. Merkez istasyonun olduğu bölgeye giderek, metro girişinden giriyoruz, içeride tourist information bölümüne giderek bir metro haritası ve tek gidişlik bilet alıyoruz, yanlış hatırlamıyorsam bunun için 4 euro gibi bir şey ödemiştik. Bütün markaların, özellikle lüks markaların bulunduğu caddeyi hayranlıkla gezip ufak tefek alışverişler yapıp ve bolca Belçika çikolatası alıp ( her ne kadar bazılarını Macro Center gibi dünya markalarının satıldığı marketlerde görsek de ) Brüksel'e veda etme zamanının geldiğini, dönüş saatini kaçırmak istemediğimiz için metro ile tekrar Grand Place meydanına ulaşıp, Central istasyonundan saat 18:30 daki trenimize binerek, sevgili Amsterdam'ımızı özlediğimizi düşünerek, trenin geçtiği yolları mest olmuş bir şekilde izleyerek Amsterdam Central'a yine 3 saat 20 dakika sonra ulaşıyoruz. Otele dönüp, biraz dinlendikten sonra yapmamız gereken şey güzel bir restaurant seçip akşam yemeğimizi yemek ancak ben bir Hard Rock delisi olduğum için, tercihimizi yine Leidseplein bölgesine giderek Hard Rock'tan yana kullanıyoruz ve yine güzel bir akşam yemeği yiyoruz. Sonrasında rotamız tabiki Red Light District. Dam meydanına çok yakın olan caddeye ulaştığımız zaman her yerde tüm şehri saran ot kokuları eşliğinde insanların kafası bir dünya kahkahalar atarak, etrafta dolaştığı, coffee shopları geçtikten sonra Red Light'ın yol boyunca kalabalığı eşliğinde yürüyüş yapıp, görülmesi gereken bu caddeyi de gördükten sonra yorgun bir şekilde otelimize varıp ertesi günün son günümüz olduğunu düşünerek yine derin bir uykuya dalıyoruz. 

 3. Gün Yine Amsterdam 


Bugün amacımız Volendam ve Marken'e gitmekti ama uyandığımızda yağmurlu ve hafif serin bir havanın bizi karşıladığını görünce biraz da yorgunluk ağır basınca Amsterdam'ın güzel sokaklarını son gün şerefine tekrar keşfe çıkmakta karar kılıp, otelin çok çok iyi olan nefis kahvaltısının (konaklamaya dahil) ardından, odamızı boşaltıp, bavullarımızı emanet dolabına yerleştirip, check out yaptıktan sonra, tekrar atıyoruz kendimizi sokaklara. Küçük dükkanlardan, gerekli olan tüm magnet, anahtarlık ve hediyelik eşyalarımızı alarak, trenle Jordaan District bölgesine gidiyoruz, biraz dolanıp, Amsterdam'ın meşhur peynirlerinden satın aldıktan sonra, havanın bir anda güneş açmasının ardından, şehrin neredeyse tamamının bisiklet kullandığı ve inanılmaz keyifli gözüken bu aktiviteyi yapmadan dönmek olmaz diye düşünüp, hemen bisiklet kiralıyoruz, bisikletle görmeyi istediğimiz yakın bölgelere, nehiri takip ederek gezerek keyifli bir bisiklet turu yapıyoruz, son olarak da Vondelpark'a girerek, bisikletle inanılmaz güzel bir 2 saat geçirdikten sonra yine beğendiğimiz bir bölgede, nehire karşı güzel bir atıştırma öğününü tamamlayarak, ayrılık saatinin geldiğini üzüntüyle hatırlayıp bisikletlerimizi teslim edip, çok beğendiğimiz, kendimizi bulduğumuz, bu güzel, özgür şehirden ayrılıp Schiphol havaalanına varıp, vatanımıza dönüyoruz. Yeni heyecanlarda, yeni şehirleri keşifte görüşmek dileğiyle... Sevgiyle kalın...

  

Leidseplein

Vondelpark

Herengrancht 

Herengrancht

Jordaan

Jordaan

Vondelpark